Vahşetin Çağrısı ve Beyaz Diş'i sevsem de yakın zamanda yeni bir Jack London okuma düşüncem yoktu. Martin Eden'ı Instagram'daki kitap hesaplarında çok sık görünce okumaya karar verdim. Romanın konusunu öğrendiğmde yazmak üstüne çalışan biri olarak okumam şart oldu.
Martin Eden, Jack London'ın yarı otobiyografik romanı. Kendi yazarlık serüvenini anlatıyor. Kahramanı gibi yazarı da denizlerde tayfalık yapmış, çocukluğu fakirlik içinde geçmiş.
Fakirlik meselesi öyle yoğun ki kendinizi Martin'in yerine koyuyor ve başarılı olmasını çok istiyorsunuz. Rehin verdiği eşyaları, üç kuruş (sent mi demeliyim!) tasarruf için yaşadığı yerler okuyucuyu ona bağlıyor. Malum biz de millet olarak mazlumu severiz!
Martin Eden aynı zamanda bir aşk romanı. Martin'in yazarlık sevgisi üst tabakaya mensup (romanda böyle geçiyor.) Ruth'a aşık olmasıyla başlıyor. Bu aşk yazarın sanatlı anlatımıyla taçlanıyor ve sonunda... Tabii ki sonunu söylemeyeceğim.
Zaman zaman tasvirlere, sanatlı söyleyişlere yer verse de akıcı bir anlatımı var kitabın. Martin'in Ruth'a duyduğu aşk ve yazarlık hayalleri nereye varacak diye heyecanla okuyorsunuz.
Martin'in yazarlığa giden yoldaki çalışma heyecanı ve temposu sadece yazarlığa değil, herhangi bir hedefe ulaşmak isteyen herkese örnek olmalı.Martin çok çalışkan bir genç. Günde 19-20 saat aç biilaç çalışıyor
Kitapta bir yazarın fikri alt yapısının nasıl oluştuğuna dair de bolca yazar-eser ismi ve okuma tüyosu da var. Benim okuduğum İş Bankası Kültür Yayınları baskısında çevirmen Levent Cinemre kitabın sonuna güzel bir Notlar bölümü ekleyerek kitapta geçen birçok yazar, kitap, yer adları vs. ile ilgili ayrıntılı bilgi vermiş.
Çevirmen Levent Cinemre'ye de bu kaliteli çeviri için teşekkür etmeliyiz.
Martin Eden severek okuduğum ve herkese önerdiğim bir roman. Bana tavsiye edenlere de teşekkürler...
0 Yorumlar