Türkçenin yaşayan en önemli yazarlarından biri şüphesiz Orhan Pamuk. Favori yazarınız olmasa da, yazdıklarının hepsini okumamış olsanız da, başladığınız bazı kitaplarını bitirememiş olsanız da bu böyledir. Çağdaşı birçok edebiyatçıdan açık ara öndedir. Üstte onun hakkında okuyucu tayfadan duyduğum üç mazereti sıraladım.
Onu okuduğunuzda karşınızda dört başı mamur, sağlam bir üslup görüyor, ele aldığı dünyaya dair geniş bir birikim buluyorsunuz. Sadece Türkiye‘de değil, dünyada da önemli bir yazar Orhan Pamuk. Ve bu şöhret onun başını döndürmedi. Arka arkaya kitaplar çıkartıp pespaye şeyler yazmaya itmedi. Çizgisinde devam etti. Bu önemli bir husus bence.
Beyaz Kale 1985’te yayımlanmış. Kitabın başındaki biyografiden öğrendiğimiz kadarıyla Pamuk’un üçüncü romanı. Benim okuduğum on altıncı baskı 1995’te çıkmış. Yıllar içinde birçok baskı yapmıştır şüphesiz.
Kitap tarihi bir roman. İlginç bir hikâyesi var. 17. Yy İstanbul’unda bir İtalyan esir ile onun sahibi bir bilim adamının (kitaptaki ifadesi ile Hoca) birbirinin kişiliklerine bürünmesi ile ilgi çekici hale gelen enteresan bir hikâyesi var kitabın. Venedikli bir genç, Akdeniz’de Türk donanmasınca esir alınıp İstanbul’a getiriliyor. Bir müddet zindan hayatından sonra dönemin önemli bir paşası (?) tarafından keşfediliyor. İtalyan köle, astronomi, tıp, mühendislik, resim gibi bazı alanlarda bilgi sahibi olduğu için Paşa’nın dikkatini çekiyor. Bir müddet sonra da Paşa’nın himayesindeki Hoca’ya hediye ediliyor.
İkilinin hikâyesi böylece başlıyor. İnsan kafasının içerisindeki karanlıkla ilgileniyor ikili bir müddet. Padişah ile yakınlaşıyorlar. Korkunç bir silah yaparak düşmanlarına üstünlük kurmak isteyen Padişah’tan destek görüyor, yakın çevresi içine giriyorlar. Ve daha birçok olaylar, olaylar…
Bir masal tadında diyebilirim kitabın geneline. İkilinin ruh halleri zaman zaman Orhan Pamuk’un okuyucuyu zorlayan akışıyla birleşince yorulabilirsiniz ama bu bölümler çabuk geçiyor. Sonunda ise iç içe akıl ve kelime oyunları… Kim kim olmuş, kim kime dönüşmüş dikkat etmezseniz bu tablo çok karışık olmasa da zihniniz bulanabilir. Tabii bir de kitabın mottosu desem belki iddialı bir şey söylemiş olurum ama “Niye benim ben?” sözünü de anayım. Hoca’nın düşünce buhranları esnasında bulduğu bu soru kitabın geneline de sinmiş.
Kitabın sonunda da Orhan Pamuk’un Beyaz Kale üzerine yazdığı yazıyı beğenerek okudum. Kitabın öncesi ve yazı süreci üzerine her yazardan bulamayacağınız birçok açıklamayı okuyorsunuz bu yazıda. Kitaptan çok burayı beğendim desem yalan olmaz. Kitabın fikrinin nasıl geliştiği, hangi kaynaklardan nasıl yararlandığı, hangi romanların etkisiyle kitaba farklı açılar katıldığı yazıda güzelce anlatılmış. Bu bölümü de mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Beyaz Kale güzel bir Orhan Pamuk romanı. İyi okumalar…
Beyaz Kale
Orhan Pamuk
Yapı Kredi yayınları
193 Sayfa
0 Comments:
Yorum Gönder